Ahmet Demir, Mehmet Kırmızı, Sakallı, Emmi, Terminatör, Metin Atmaca, Hasan Tanrıkulu… Bu isimlerin hepsi tek bir kişiye, Devleti’nin kara kutusu ve yakın tarihimizin en gizemli kişisi olan Mahmut Yıldırım’a aitti. Yeşil lakabıyla bilinen Mahmut Yıldırım 1996 yılında ortalıktan kaybolduktan sonra arkasında bir çok soru bıraktı. Kimi öldü dedi, kimi hizmet etmeye devam ediyor dedi, kimi şehit edildi dedi. Onun hakkında onlarca kitap yazıldı, birçok belgesel çekildi, fakat kimse gerçeği öğrenemedi.
İçindekiler
Yeşil’in kaybolma zamanı
3 Kasım 1996’da saat 19.25 suları, Mercedes markalı bir araba bir kamyonla çarpıştı. Bu kaza belki de Türkiye tarihinin en akılda kalıcı kazası oldu. Çünkü Mercedes’in içinde polis müdürü Hüseyin Kocadağ, milletvekili Sedat Bucak, interpol tarafından aranan Abdullah Çatlı ve Abdullah Çatlı’nın manken sevgilisi Gonca Us bulunuyordu. Ayrıca arabada silahlar ve susturucular da bulunmuştur. Bunun yanında böyle bir ekibin aynı arabada olması kamuoyunda büyük bir ses getirdi. Kamuoyuna göre bazı devlet kurumlarının yasadışı gruplarla işbirliği yaptığı ortaya çıkmıştı.
Devlet ilk aşamada bu olayın üstünü kapatmaya çalışsa da, halk ve araştırmacılar bu olayın üstüne gitmeye kararlıydı. Devlet, siyaset ve mafya üçgenindeki isimler araştırılmaya başlandı. Yeşil lakabıyla Mahmut Yıldırım işte bu sıralar bir daha bulunmamak üzere ortadan kayboldu.
Yeşil’in kimliği ve istihbarat serüveni
Susurluk’ta ortaya çıkan kaza sonrası elde edilen bağlantılar hakkında komisyon kuruldu ve raporlar oluşturuldu. Kamuoyunda Yeşil’in adı ilk defa bu raporlar sayesinde duyulacaktı. Bu raporlarda, Yeşil için tam 12 sayfa ayrılmıştı. Peki Yeşil kimdi? Mahmut Yıldırım yani Yeşil, 1953 yılında Bingöl Solhan’da doğmuştu. Devletle ilk ilişkisi 1973 yılında başlamıştı. Bu tarihte İlçe Jandarma Komutanlığı’na çalışmıştı. 1974 yılında Kıbrıs Barış Harekatı’na katılmıştı. Askerden döndükten sonra ise MİT tarafından davet almıştı. Sonrasında istihbaratın içinde yer alarak MİT ajanı olarak, radikal İslamcı örgüt olan Hizbullah’ın içine sızdı. Yine aynı tarihlerde Erbakancılar olarak bilinen milli görüş hareketinin de içine sızarak bilgiler topladı.
MİT’ten JİTEM’e geçiş dönemi
Etibank Ferrokrom tesislerinde göstermelik olarak işe başladı. Resmiyette, sonraki 20 yıl boyunca burada işçi olarak görünecek ve sigortası da takır takır yatacaktı. Yeşil, kontrol edilemeyen, başına buyruk hareket eden ve talimatlara uymayan biriydi. Bu yüzden güvenlik güçleriyle sürtüşmeler yaşıyordu. Bu sürtüşmeler MİT’in canını sıkmış olacak ki, Yeşil ile bağlantıyı 1989 yılında kestiler. Fakat Yeşil hâlâ faydalanılmak istenen biriydi. Çünkü o gözü kara ve müthiş bir istihbaratçıydı. MİT ile ilişkisinin kesilmesi üzerine Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele’de yani JİTEM’de çalışmaya başladı. Kontrgerilla oluşumu olan JİTEM’in kurucusu olduğunu iddia eden Arif Doğan, Yeşil’in JİTEM’e alınmasına şöyle anlatıyor;
“Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım’ın bizim alanımızda faaliyet yaptığını duydum. Duyduğumuza göre MİT’in elemanı iyiymiş. MİT’e gittim ve ‘Yeşil size bağlı mı, değil mi?‘ diye sordum. Araştırdılar. ‘Bir zamanlar bizimle çalışmış sonra ayrılmış.‘ dediler. Sonra da askerlerime ‘Onu bulun ve getirin.‘ dedim. 3 gün sonra bir telefon geldi, arayan Yeşil’di. ‘Komutanım ellerinden öperim, ben Mahmut. Emredin beni istemişsiniz.‘ dedi. Ona ‘Çok güzel faaliyetlerin oldu, tebrik ediyorum.‘ dedim. Ardından yanıma geldi. ‘Sen de bir devlet adamısın, ben de bir devlet adamıyım. Bir ipte iki cambaz oynamaz, gel bu işi çözelim. MİT’ten ayrıldığına göre senin bir devlet desteğin var.‘ dedim. ‘Benim meclisten desteğim var.‘ dedi. Ben de ‘Bu bölge benim sorumluluğum altında. Gel emeklerin boşa gitmesin. Bizimle beraber ol.‘ dedim. Yeşil artık JİTEM’liydi.
Arif Doğan
Yeşil lakabının tarihi
Tunceli’de istihbaratlar toplamaya, güvenlik görevlileri ile operasyonlara katılmaya başladı. MİT’in hazırladığı Susurluk raporuna göre; PKK’ya yardım ve yataklık yapanları illegal bir şekilde sorguya alarak, infaz ediyordu. Ayrıca bazı PKK’lıların itirafçı olması adına çalışmalarda bulunuyordu. Ayrıca yeşilin değişik bir tarzı vardı. Operasyonlarda PKK’ya sızmak için, PKK’lı gibi giyinirdi. Hatta bir söylentiye göre güvenlik güçleri tarafından ayırt edilmek için yeşil bir fular takardı. Yeşil lakabını da buradan geldiği rivayet edilmekte.
Müzik yerine çatışma sesleri dinlerdi
Operasyon dönüşlerinde epeyi zayıflamış halde eve dönerdi. Oğlunun anlatımına göre; dinlenmek istediği zamanlarda müzik yerine çatışma seslerinin kayıtlı olduğu kasetleri dinlermiş. Yeşil, bu işlerden bu denli zevk alan biriydi. O dönem PKK, bazı işadamlarından para yardımı almaktaydı. Dönemin başbakanı Tansu Çiller şöyle demişti;
“Elimizde PKK’ya yardım eden işadamlarının listesi var. Listede 60 kadar isim bulunuyor. Devlet, PKK’ya mali destek sağlayanlarla her biçimde mücadele edecektir!”
TansuÇiller
Yeşil tehdit ile haraç topluyordu
Bu bilgi başbakanı elbette istihbaratçılar tarafından sağlanmıştı. Yeşil olarak tanınan Mahmut Yıldırım, bu işadamlarını en iyi bilen kişilerden biriydi. Raporlara göre Yeşil, PKK’ya para desteği veren iş adamlarından, PKK militanı maskesi ile gönderdiği adamlar vasıtasıyla para topluyordu. Bunun yanında birçok haraç olayına adı karıştı. Birçok uyuşturucu baronundan da rahatlıkla haraç kesiyordu.
Yeşil’in Ahmet Demir adı altında açtırdığı banka hesabına, tehdit, şantaj ve fidye ile milyonlarca dolar girmişti. Banka kayıtlarına göre Yeşil bu paraları çeşitli tarihlerde ve tamamını nakit olmak üzere tahsil etmişti.
Mafyayı tek başına bitirdi
Yeşil artık çok güçlü bir isimdi. Susurluk Raporu’nda yazılanlara göre; İstanbul mafyasını çökerttiğini, Behçet Cantürk ve aynı şekilde öldürülen diğer mafya ve PKK yanlıları kendisinin planı ile öldürdüğünü söylüyordu. Bunun yanında Halkın Emek Partisi Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın’ı ve kürtçülük ile suçlanan Musa Anter’i de kendisinin öldürdüğünü belirtiyordu.
Yeşil ve Kamer Genç arasında yaşananlar
Yeşil çok fazla aktif rol aldığı için, Tunceli bölgesinde deşifre olmuştu. Halk artık onu iyice tanıyordu ve ona Sakallı diyorlardı. Bu bölgede kötü bir üne sahip olduğunu görebiliriz. O zaman diliminde Tunceli milletvekili Kamer Genç ile bir sorun yaşar ve onu halka kötülemek ister. Ancak sonrasında ilginç bir şekilde Kamer Genç’i övmeye başlar.
Halka; “Kamer Genç iyi adamdır, ona oy verin.” der. Zaten Tunceli’de sürekli kazanan Genç’in bu propagandadan sonra tuhaf bir şekilde oyu düşmeye başlar. Bunun üzerine Kamer Genç Tunceli İl Jandarma Komutanlığı’na gelir ve Yeşil’i şikayet eder. Yeşil’in kendisi için oy istediğini söyler. Oradakiler; “Daha ne istiyorsun, senin için oy toplamış.” derler. Kamer Genç ise; “Ne oy toplaması? Hayatımda ilk kez oy oranında düşüş oldu. Yeter artık söyleyin benimle uğraşmasınlar!” der. Yani Tunceli’de Yeşil’i sevmeyen halk, sırf onu destekliyor diye Genç’e oy vermeyi istemez.
Cem Ersever ve Yeşil’in bağlantısı
Yeşil, Tunceli’de deşifre olması nedeniyle Diyarbakır’a gönderildi ve burada da faaliyetlerde bulundu. Burada JİTEM’e bağlı olarak kırsal alanda PKK ile mücadeleye başladı. Rivayete göre kilit isimlerinden biri olan Cem Ersever ile burada tanışmıştı. Cem Ersever tam bir kontrgerillaydı. PKK ile mücadelede kilit rol oynayan askerlerden biri olan Ersever, yanında birçok itirafçı PKK’lı barındırdı. Hatta onları daha iyi analiz etmek için, çalışma odasında sarı kırmızı yeşil renkleri barındırırdı.
Cem Ersever sonrasında ordudan istifa ederek, devletin terörle mücadele edilen girişimini eleştirmeye başladı. Terörle mücadele iyi yönetilmiyordu, çok pis işler dönüyordu ve her şeyi anlatacağını söylüyordu. Güneydoğu’daki faili meçhul cinayetlerin büyük kısmının Yeşil tarafından işlendiğini de söyledi. Yeşil’in Cem Ersever’i sordurduğu öğrenildi. Cem’den o günden sonra bir daha ses çıkmadı. Eli, kolu bağlı bir şekilde, kafasına sıkılmış bir halde bulundu.
Yeşil’in Ankara’ya gönderilmesi
Yeşil çok daha hızlı yükseliyordu. Emniyet komisyonu toplantılarına katılıyor, özel harekat birimlerini koordine ediyordu. Yeşil PKK’nın konuşlandığı dağları avucunun içi gibi biliyordu. Korucular ve eski PKK’lı olup sonradan itirafçı olanlarla ekipler oluşturuyordu. Diyarbakır’da bulunduğu süre zarfında birçok operasyonda bulunan Yeşil’in görev yeri yine değiştirildi. O dönem birçok faili meçhul cinayetlerle ve haraç kesme olayı ile anılması üzerine Jandarma onu 1994 yılında ailesiyle birlikte Ankara‘ya gönderdi.
Yeşil tekrar MİT’e dönüyor
Oğlunun aktardığına göre yeşil Ankara’ya gidince bir yıl hiç evinden çıkmadı. Ancak o hızlı bir yaşama alışkındı. İddiaya göre 94’ün Ekim ayında MİT ile bağlantı kurarak yeniden onlarla çalışmak istediğini belirtti. MİT ise ona; “Artık yurtiçinde bir faaliyette bulunmuyoruz, istersen yurtdışı çalışmalarında yer alabilirsin.” diyerek geri dönüş sağladı.
Bir gün Yeşil Ankara’da, pavyonda eğlenirken olay çıkarttığı için gözaltına alındı. Götürüldüğü emniyet müdürlüğü binasında polisler tarafından kaburgaları kırılana dek dövüldü. Polisi bu kadar kızdıran şey neydi bilinmez. O gün Yeşil’in üstünden çıkanlarda şaşırtıcıydı. Cebinden indirimli buzdolabının not alındığı bir kağıt çıkmıştı. Milyonlarca dolarlık iş yapan biri, neden indirimli buzdolabı kağıdını taşısın ki? Bu paraların Yeşil de kalmadığının bir kanıtıydı. Telefon trafiği incelendiğinde ise MİT ve Jandarma ile yoğun telefon trafiğinden bulunduğu ortaya çıktı. Karakoldan yine MİT sayesinde kurtuldu. MİT yetkilisi tarafından karakoldan alınarak tedavi ettirildi.
Yeşil’in başarısız suikast girişimi
1996 yılında PKK lideri Abdullah Öcalan’a suikast amacıyla Suriye’de bir operasyon gerçekleştirildi. Bu operasyon ekibinde Metin Atmaca sahte adını kullanan Yeşil’de bulunuyordu. Plana göre Öcalan’ın bulunduğu bina patlatılacaktı. Binanın çevresi yetkililerce ablukaya alındı ve Apo’nun telefonu dinleniyordu. Her şey hazırdı. Apo telefonla konuşurken korkunç bir patlama gerçekleşti. Bomba patladığı zaman Apo’nun sesi de kesildi ve o anda telefonu dinleyen görevliler büyük bir sessizlik olması üzerine sevinçten birbirlerine sarıldılar. Apo’nun o anda öldürüldüğünü düşündüler ancak biraz sonra Apo’nun sesi yükseldi; “Bomba patladı, suikast!“
Görevliler başarısız olduğunu bu şekilde anlamıştı. Peki ama nasıl olmuştu bu? Birileri ona bilgi mi vermişti yoksa tamamen şans mıydı? Yeşil, oğlunun anlatımına göre ülkeye döndüğünde büyük bir depresyona girdi. Hiçbir şey yiyip içmiyordu. Oğlu o intihar etmeyesin diye çeşitli önlemler dahi almıştı. Peki bu depresyonun nedeni neydi? Görevin başarısız olması mı yoksa Öcalan’ın ölmemiş olması mı? Yoksa öğrendiği başka gerçekler mi vardı?
Yeşil’in üzerine yıkılan pis işler
Kısa bir süre sonra Susurluk kazası gerçekleşti. Kimilerine göre Susurluk kazasından sonra alana gelmiş ve arabanın içindekileri infaz etmişti. Ardından ortadan kayboldu ve bugün bile ona ne olduğuna dair hiçbir bilgi yok. Belki Yeşil hala yaşıyor, belki Yeşil bir yere gizlendi, belki Yeşil estetik ameliyatı oldu ve belki Yeşil yurtdışında, belki Yeşil korunuyor, belki de Yeşil infaz edildi.
İddialara göre “Yeşil” adı birçok kişinin ortak adı haline dönüşmüştü ve yapılan eylemler sebebiyle Mahmut Yıldırım günah keçisi olmuştu. Gazi mahallesi olayları, adam kaçırmalar, faili meçhul cinayetler, haraçlar, dönen tüm pis işler hep onun üstüne yıkıldı. Kim bilir?