Bugün, en az iki senedir görüşmediğim sekiz kişilik arkadaş grubuyla bir araya geldik. Nasılsın sorularına verilen iyiyim cevapları bittikten sonra; Beşiktaş’ın gidişatına bile değinemeden, kendimi siyaset, ekonomi ve bunlara bağlı çıldırmış insanlara ait konuların içinde buldum. Bugüne kadar ne cebindeki parayı, ne desteklediği partiyi bilmediğim adamlarla iki sene sonra buluştuk, yaklaşık üç saat oturduk ve masadaki tek gündem bu konular oldu.
Zaten yitirdiğim psikolojim iyice kötüye gitmesin diye bir ayı aşkındır Beşiktaş maçı izlemiyorum. Torununa tecavüz eden yaratığın haberlerini gördükten sonra ise haberleri takip etmeyi bıraktım. (Torununa diyerek konuyu kestiriyorum çünkü daha fazla detay yazmaya elim varmıyor.) Lira olarak kazandığım maaşım ile hayatımı standart bir şekilde sürdüremediğim için dört ay önce aldığım dolar borcumu ödeyemediğimden ekonomiye bakınmıyorum.
Soyutlanmak kelimesini tam anlamıyla yaşıyorum. Çünkü insanın insana yaşattığı kötülükleri görmekten gözüm, duymaktan kulağım, bilmekten beynim yoruldu. Zaten midem kaldırmıyor artık hiç birini. Televizyondan haber kanallarını sildim, Twitter’da gündemlere bakmıyorum ve büfede gazetelere göz atmıyorum. Kullanılmayan boş bir teneke gibi kendimi bir kenarda çürütme kararı aldım.
Bize ne oldu?
Birbirimize olan özlemimizi bir kaç dakikalık tebessüm ile gösterdiğimiz arkadaşlarımdan, soyutlanma sürecinde kaçırdığım haberleri duydukça, boş yaşama kararı vererek ne kadar doğru bir adım attığımı tekrar anladım. Midemi bulandıran konular açılınca, dikkatimi dağıtmak için arka masalarda konuşulanları dinlemek istedim. Kadın eşine, adam sevgilisine, kardeş abisine, baba oğluna, oğlu annesine aynı şeyleri anlatıyordu.
Paramız pul oldu, aslında dedesi değil babasıymış, üç aylık çocuğa yumruk atmış, genç bir kadın annesini öldürmüş, canı sıkıldı diye yolda yürüyen birine kılıçla saldırmış, dolar bilmem ne kadar olmuş, intihar etmiş, katliam çıkarmış, benzine yine zam gelecekmiş, bebeğini sobaya atmış, ihaleyi kendi adamına vermiş, pandemi yeniden boyut değiştirmiş, ahır gibi eve ödediği kira maaşının yarısından fazlaymış… Bulunduğumuz iki yüz metrekarelik yerde kimse birbirini tanımıyor ama herkes bulunduğu masadakilere aynı şeyleri anlatıyor. Kimsenin yüzü gülmüyor, herkes hüzünlü ve herkes tedirgin.
İki sene önce ne konuşuyoruz diye düşündüm. Üzerimizdeki bulutu dağıtmak için acilen konu değiştirmeliydim yoksa kalan bir kaç gram aklımı yitirecektim. İş çıkışı planladığımız oyunlar geldi aklıma. Hafta sonu maçlarının tahminleri, okul anıları, tatil planları, yatırım düşünceleri ve bunlar gibi binlerce olay. O zamanlar yüzümüzü güldüren her şey şu an sadece angaryadan ibaret. Hiç birimiz gördüklerimiz dışında bir şeyleri düşünecek yüreğe sahip değil. Ne yaşadık biz? Nasıl geldik bu hâle? Soyutlanma sürecine kaldığım yerden devam edeceğim. Hatta selam verdiğim üç beş adam kalmıştı, onlarla da görüşmeme kararı aldım.