Uzun süredir kendimle başbaşa kalamadım. Hazır fırsatını bulmuşken, yazmak gerekir. Normalde en basit olayda dahi plan kurmayı ve üzerine defalarca kez düşünüp, durumun doğruluğunu tartmayı yeğlerim. Fakat bu defa oldukça radikal bir karar aldım ve olması gerekenin aksine teraziyi ortaya koymadan faaliyete geçtim.
Neticesi, fizyolojik ve psikolojik olarak zorlayıcı gerçekleşti. Her güzel şey gider, her kötü an biter derler, öyle oldu. Bugün sokağımın lambası yanıyor.
Biz yoksak, bir eksik kalır
Herkes çil yavrusu gibi kaçarken, ben çocukluğumu sokaklarına gizlediğim memleketime tekrar taşındım. Nasıl bulmak istiyorsam öyle bırkmıştım ama elimizde olmayan şeyler yaşandı. Büyüdüğüm ev ortadan ikiye yarılmıştı ve bir yarısı ayakta durmakta zorlanırken, diğer yarısı taso oynadığım sokağa yıkılmıştı.
Komşularım iyiydi çünkü bu hasar 3.depremde oluştu. Ancak iyi olmayan, hatta artık hiç olmayan tanıdıklarım var. O kadar kalabalık bıraktım çocukluğumda, geriye kalan bir kaç dost ve harabe memleketim. Evet, tekrar geldim. Baz istasyonuna kullanıcı, fırına müşteri, anaya evlat, toprağa ve dosta ise dost gerekir dostlar. Biz yoksak bir eksik kalırdı buralar.
İnsanın insana yaptığı reva mı?
Deprem, insan ile birlikte insanlığı da toprağa gömmüş. Salya sümük, ağlayarak terk edip, farklı memlekete kaçanlar, artlarında bıraktıkları beton mezarları yüzeysel tadilattan geçirip, olması gerekenin 2 hatta 3 katına satmaya ve kiralamaya çalışıyorlar. Başarıyorlar da, çünkü kalanlar burada insanlardan atık kalan hayatlarını yaşamaya mecburlar.
Devletin depremzedeye destek için verdiği 3 kuruş paraya göz dikenler, burada kalmayı tercih edenlerden veya kalmak zorunda olanlardan o parayı da alarak metropollerde keyif sürüyorlar. Ankara ve İstanbul’da aldıkları veya kiraladıkları evin bedelini, Malatya’da ki evleri ile karşılıyorlar. Olmaz, olamaz dostlarım. 6 Şubat sabahında herkes sokakta, aynı ateşin başında değil miydi? Reva mı bu?
Sokak lambasının değerini bilmek lazım
Sadece binaların değil, sokakların da lambası yanmıyordu. Psikolojik buhranın üzerimde oluşturduğu kara buluta bir de sokakların karanlığı eklenince, geceler çıkılmaz bir girdaba dönüştü. Bu durumu baskılamak için iki aya yakın süredir akşam 10’da yattım, sabah 6’da kalktım.
Bugün bu yazıyı gece 1’de, artık yanan sokak lambasının altında yazıyorum. Sevdiklerinizin, sokağınızın, sokak hayvanlarının ve bilhassa sokak lambasının kıymetini bilin. Umarım bir daha hiçbir sokağın lambası sönmesin.