Beni seviyor umudu kırılalı hayli zaman oldu. Sonra sırasıyla kırıldı umutlarım. Beni düşünüyor, aslında gitmek istemedi, pişman oldu kesin, geri gelecek, geri gelecek, geri gelecek… Hayalperest düşlere düşkünlüğüme realist bir tokat çarpıyor sonra; “Sevmiyor, düşünmüyor, bilerek gitti, hiç bir saniye pişman olmadı!” diyor, bir de tokatları yetmezmiş gibi ahlâksız maskesini takıp, el hareketi çekiyor; “Nah gelecek!” diyor edepsiz.
Gerçeklerle yüzleşince, çocukluktan bu yana gözümden ayırmadığın pembe gözlüğü çıkarıp yere attım, sonra tek bir bütün parçası kalmayana kadar ayağımla ezdim, tepindim üzerinde. Bana yapılan herşeyin acısını o pembe gözlüğümden çıkardım.
Oysa ki yaşadığım hiç bir şeyin sorumlusu değildi o gözlük. Ben umutlarımın tükenip, gerçeklerle bire bir yaptığım kavgayı kaybettikten sonra o gözlüğü kırdığım gün; yağmurda ıslanan köpeğin üzerini örtmedim, yol kenarında oynayan çocuklara gülmedim, bakkala kısa 2001 dedikten sonra teşekkür etmedim, annemi aramadım halini sormaya… Akşam aynaya baktığımda gördüğüm suret ben değildim, sanki gülüşüm kaybolmuştu. Korkutucu değildim ama serttim. Şöyle hayal et aynada gördüğüm suretimi; bir oto sanayi ustasının “Şu 10-12 anahtarları getir ulan!” diye bağırdıktan sonra “Al usta.” diye ustasının gözüne bakan 11 yaşında ki çocuk vardı aynada. Görünüşü çocuk, içi beş çocuklu aileye ekmek götürmek için her cefaya direnen bir adam.
Hey gidi gailem, nelere kadir insanın içinde büyütmesi seni. Sevdasını yitirir, umutlarını yitirir, içinde ki parklarda sallanan çocukluğunu yitirir, bıyıkları yeni terlemiş gençlik heveslerini yitirir. Ahiret inancı olan ama ömrü boyunca alnı secdeye değmemiş ileri derecede ki kanser hastası bir ihtiyar kalır geriye. Dünden pişman ama bir daha olsa yaşar, yarından ve getireceklerinden korkar ama yarını değiştirebilmek için bugün çabalayacak kadar mahir değildir.