Assassin’s Creed III , hayran kitlesi tarafından karışık bir tepkiyle karşılandı. Çatışma daha karmaşık ve hikaye önceki oyunlardan biraz daha karmaşık olsa da, ağzımda ekşi bir tat bırakan oyunun son versiyonuydu. 2012’den beri bu oyun, kategorisinde ki parmak ile gösterilen oyun olmuştur.
Bu makale Assassin's Creed III için spoiler içermektedir
Harika ve Gerçek Hikaye: Amerikan Devrimi
Amerikan Devrimi, tarihte çok önemli bir dönemdi. Amerika’nın hareketli olduğu bu günlerde tüm dünya bunu fark ediyordu. Ülkenin nasıl ortaya çıktığını görmek ilginçti ve Assassin’s Creed’in o dönemde yaşanan çirkinlikten nasıl çekinmediğini ve özverisini gerçekten çok beğendim.
George Washington Kızılderili köylerinin yerle bir edilmesini onayladı. Kölelik patlıyordu, insanlar kırbaçlanıyordu, savaş sertti, çirkindi (gerçi hala öyle) ve devrim karmakarışıktı. Bugünün politik ortamında, bu oyunun belki de eskisinden çok farklı olduğu iddia edilebilir. Tüm Assassin’s Creed oyunlarında anlatılan hikayelerden ziyade bu oyunu eleştiriye daha müsait bir hikaye ile gelmiş durumda.
Devrim ve özgürlük bir bedelle geldi ve bu durum herkes için aynı değildi. Bu, oyunun olaylara şeffaf davranarak, şeker kaplamaya çalışmadığı bir gerçek. Yüzeysel bir araştırma yaparak dahi oyunda gerçekleşen şeylerin çoğunun doğruluğunu anlayabilirsiniz. Konuşmalardan tarihi şahsiyetlere ve trajik olaylara kadar, sırf bu oyunda çok fazla tarihi an ve insan olduğu için oynamak yerine ansiklopedilerde ve arama motorlarında çok zaman harcadım. Oyun oynamaktan ziyade araştırma yapıyormuş gibi hissediyordum kendimi.
Bir başka güzel ek, kısa da olsa deniz savaşıydı. Bu konsept sonraki oyunlarda gelişti, ancak Devrim’in kaotik deniz savaşlarından ayrı olması çok güzeldi. Muhtemelen benim için oyunun en önemli noktası buydu.
Beğendiğim Karakter: Conner
Conner, serinin en az sevilen karakterlerinden biri olarak karşımıza çıkıyor. İtiraf etmeliyim ki, ondan gerçekten hoşlandım. Küstah, saldırgan, umursamaz ve saftı. Hikaye ilerledikçe yavaş yavaş parçalanan bir tür masumiyeti vardı. Ayrıca tomahawkı (elinde ki balta) vardı, bu yüzden adam otomatik olarak bir baş belasıydı.
Assasian’s Creed Veda Zamanı
Bu başlık spoiler içerir.
Ne düşünüyorlardı? Günümüz hikayesinde Desmond Miles’ın hikayesini takip eden dört oyun harcandı. Atalarının hayatlarını yeniden yaşayarak ve becerilerini geliştirerek onu şimdiye kadarki en iyi Suikastçı olacak şekilde inşa ettiler. Bütün bu yutturmaca, sonunda onun belirsizce öldürülmesi için. Gerçekten iyi bir oyunun aptal bir sonla nasıl mahvolabileceğini göstermeye giderdi. Önceki oyunların modern gün hikayesini anlamsız hale getirdi.
Evet, dünyayı kurtarmak için kendini öldürdü, ama çok kötü idare edildi. Bir yazar olarak, Desmond’un hikayesinin sonu, “karakterinizi nasıl öldürmeyeceğiniz ve hikayelerini nasıl bitirmeyeceğinizin” başlıklarının en iyi örneğidir. Assasian’s Creed 3 ile iki ders birden alınmalıdır. Bir, karakter nasıl öldürülmemelidir, iki, bir hikaye nasıl son bulmamalıdır.
Bir ana karakteri öldürmek büyük bir şey olmalı. Bu, sanki hikayesini nasıl sona erdireceklerini bilmiyorlarmış gibi aceleye getirilmiş ve ani hissettim. Ana karakterin doğru yerde ve doğru zamanda öldüğü sahnelerle biten sayısız oyun var. Ancak Assassin’s Creed III bunlardan biri değil.
Oynayanların oyunun sonunda ne hissettiğini çok merak ediyorum, oyunu bitirince, sonu hakkında ne düşündün?