Haneme geldiğin ilk gün, mutfağımda kondurduğum ilk buse, Hani, utancından yüzünde oluşan kızarıklık ve gözlerin tavanda iken, Yere düşen bakışların, mini şortun, fıstık ezmesinden tatlı yanakların. Sanki bir ben keşfetmişim orayı. Sanki ben bir Kolomb'um. İnandım da, ne bilirdim o buse defalarca keşfedilmiş bir ada. Sonrası zaten taverna. Her gün eğlence, her gün mutluluk. Sabah uyanınca baş ağrısının verdiği o geceden kalma pişmanlık. Hani bu son, hani tekrarı olmayacak. Hani o oluşan bağımlılık. Hani söylenen martaval. Her gün aynı, her sabah aynı, her gece aynı. Alkolden değil, aşk sandığım girdaptan. Babamın anlattığı gibi yani, sevipte kavuşamadığı, Hatta densizlik edip ablama ismini vermeye kalktığı kadar büyük. Kafa matiz, olay keşmekeş… Siktir etsene yarını! Bugün bir daha mı gelecek? Kış ayında kapat önünü, hasta olma bana yeter. Giy ulan işte soğuklar gelince kırmızı şişme montunu, Tek beklentim bu senden. Bir de diyorum ya kapat önünü, Bir de hasta olursam çorba yap bana. Zor mu geldi isteklerim? Ya da kasisli hayatım? O zamanlar arabam yere yakındı hatırlarsın, Küçük bir çukurda bile sürterdi yere. Kasisite de biraz gıcırdardı alt takımları. Kasise girdik, yıktın geri kalan bilmem kaç yılı. Arabayı da satmıştım oysa yaşlı bir adama. Ben alışmıştım çukura, kasise, çatlamaya, kırılmaya. Ne kadar da narinmişsin, yıktın, yaktın. Yakmanı, yıkmanı, viran etmeni anladım da, neden gittin ele? Ne demek artık başkası izleyecek gülerken kısılan gözlerini? Ben kavat mıyım? Sindiremem öyle hayatında elin oğlunun varlığını. Neyse, neyse... Kızma tekrar tamam. Sen her kızdığında gittin başkasına. Zaten başkasının elinde ellerin. Gitme daha fazla uzağa. Göremedim de seni zaten o karlı geceden sonra. Bırak en azından hayalimde kar beyaz kalsın, sen yârim, yarın yarım.