Son görüşmemizden bu yana bir senelik zaman dolmak üzere. Aslında bu zamana kadar çok fırsatım olsa da gelmedim, gelemedim sana. Çünkü benden giderken, kendini bulmaya gitmemiştin, yeni sevdalar bulduğun için benden bir başkasına gitmiştin. İnsan birinden sonra kendini bulmaya fırsat tanımadan hatta biriyle beraberken nasıl başka birini bulur? Ayrıca sanmıyorum ama, eğer ki sana gelmediğim aklına geliyorsa ve bana kızıyorsan; nasıl gelebilir ki insan bir başkasına gidene?
Neyse; hatalar, kim haklılar o mevzuyu artık düşünmüyorum, çünkü artık biliyorum ki birliktelikte bir ayrılık varsa, aslında herkes hatalıdır ve herkes bir o kadar da haklıdır. Bize ve sana dair belki de düşünmediğim tek şey bu haklılık olayı. Bunun dışında seni ve sana dair her şeyi, ilk gördüğüm ve yaşadığım anda ki heyecan ile içimde yaşatmaya devam ediyorum. Tabi durumlar farklılaştığı için artık kimseyle paylaşamıyorum. Hikâyemizin özetini bilen ahbaplar mevzusu açılınca, hâlâ seni düşündüğümü öğrenip; “Yeter artık, anla gitti O!” diye kızıyorlar. Zaten yabancılar da dinlese dahi anlamıyorlar, ucuz tavsiyeler yığını yıkıyorlar üzerime. Duvarlar, ağaçlar, taşlar ve aynalar da bir süre sonra sıkılıyorlar gibi hissediyorum, dostun dinlemek istemediğini onlara anlatarak onları da boğmak istemiyorum. Bunun için yazmayı tercih edişim. Yazarken ne kalem üzülür, ne kağıt. Bence kalem ve kağıt insanlar derdinden delirmesinler diye keşfedilmişler, sonra ders, ödev derken günümüze gelene kadar amaçlarından şaşmışlar.
Bugün yine senden gidiyorum ama yine sana gidiyorum. “Sana gitmek” nasıl olabilir ki, bu nasıl bir cümle deme hiç. Ben bu bir seneye yakın sürede benden gitmeyi öğrendiğim gibi sana gitmeyi de öğrendim. Şu an başkasıyla yaşadığın yerden, anılarımızı yaşadığımız veya hayalini kurduğumuz yere gidince, senden sana gitmiş oluyorum.
Sırf sen doğdun diye Kırıkhan’a, sevdin diye Adana’ya, istedin diye Kapadokya’ya, Prag’a, Köln’e, Barcelona’ya ve anılarımız var diye de defalarca kez Kadıköy’e, İskenderun’a, Malatya’ya ve diğer anısı olan her santim toprağa senden sana gittim. O kadar çok senden sana gitmişim ki, bu süre zarfında ben, benden de gitmişim. Evet bir bedenim ve ruhum var hissediyorum, bazen bizden başka şeyler de düşünebiliyorum fakat benim içimde ben yokum.
Neredeyim ben? Bu soruyu çok soruyorum artık. Bazen iş çıkışı eve giderken kendimi evinin olduğu sokakta bulunca, süt almaya markete gitmek için evden çıkıp bir anda 450 kilometre uzakta senden sana gittiğimi fark edince soruyorum kendime. “Nerededir o?” sorusunun cevabı, üzerine düşününce biraz canını acıtıyor insanın. Çünkü bir başkası ile bir yerlerde birlikte kurduğunuz hayaleri yaşamak ile meşgul olduğunu biliyorsun. O yüzden kendimi avutmak için güzel bir soru; “neredeyim ben?”. Yada parçaları birleştirirsek şizofreni başlangıcı bile olabilir, bilemedim şu an.
Neyse, az önce ekmek almaya büfeye çıkmıştım, şu an Kadıköy’e doğru senden sana gidiyorum, biraz daha bekleme, 4 saate kadar oradayım.
Bazen bir şehre ,ilçeye hangi nedenle kim için gitmiş olursak olalım ;
O şehir hayatımızda anı olarak kalacağı için çağırmıştır ayağına belki de.