Üniversite hayatımın ilk yıllarında hiç bilmediğim bir diyara gezi organizasyonu talebi geldi. Tabi reddetmedik, iyi bir rehber tedarik edip düştük yollara. Sonra Murathan Mungan dedi ki; “Mardin hayatınıza bir kere girdi mi, kader gibi takip eder sizi.” Evet, aynen öyle oldu. Sonra ki senelerde her hafta neredeyse iki defa kendimi bu diyarda bulmaya başladım. Hatta o kadar takip etti ki beni, kafilenin olmadığı ve can sıkıntısı yaşadığım günlerde kendimi Mardin’e gitmiş, bir kahvede oturuyorken buldum kendimi.
Camisi, manastırı, kilisesi, çarşısı, taş evi… Bir de insanı var ki sormayın. Bu kadar farklı dilin ve dinin olduğu bir yerde insanlar nasıl böylesine saygılı, sevecen ve anlayışlı olabilir? Kahvede otur, arkana yaslan ve gözünü kapat; Türkçe, Arapça, Kürtçe, İngilizce… İnsanlar kahkahalar ile konuştukça adeta müziğe dönüşüyor duyduğunuz ses. Barışın ve hoşgörünün memleketi…
Size ilk gidişimizde ki yabancı gözle anlatmak istiyorum, sonrasında zaten kendimize memleket edinilmişti.

Midyat
Buradan Midyat Eski Kenti ve Mor Gabriel Manastırı‘nı (Aziz Gabriel Manastırı) gezmeden dönmemek lazım. Mor Gabriel Manastırı saat 17’de kapanıyormuş. Onu da ayrıca belirteyim. Midyat’ın hemen bitişiğinde yemekleri ve güzel kızları ile meşhur Estel başlıyor. Ünlü şarkıcı Coşkun Sabah da Estelli imiş. Ud çalarak bu kadar meşhur olmayı başarmış nadide insan. Buradan kendisine İspanyola diyorum.
İki aşığın aşkı üzerine yazılmış “Estel Midyat arası” adlı bir de Türkü varmış. Hatta buradaki etnik çeşitliliği anlatmak üzere bu “Estel Midyat arası” adında belgesel yapılmış.
Kasımiye Medresesi
Midyat ve Estel’i bitirdikten sonra yaklaşık 68 km yol kat ederek Mardin’e ulaştık. Burada ilk durağımız ise Kasimiye Medresesi oldu. 13. yüzyılda Artuklular döneminde inşaatına başlanmış. Ancak Aksak lakaplı Moğol İmparatoru Timur’un Anadolu akınları nedeniyle inşaata ara vermek zorunda kalmışlar. Medresenin inşaatı 15. yüzyıl sonlarında Akkoyunlu Sultanı Kasım İbn Cihangir döneminde (1457-1502) tamamlanmış. Kasimiye’nin dersliklerinin giriş kapısının yaklaşık 1 metre olması dikkatimizi çekiyor. Bunun nedeni öğrenciler hocalarının huzuruna çıkarken başlarını eğsin, hürmette kusur etmesin diye imiş.
Eski Çarşı
Kasimiye Medresesi’ni gezip yeterince de foto çektikten sonra tarihi şehir merkezine yöneldik. Öncelikle burada araç parkı büyük sıkıntı. Merkeze doğru ücretsiz otoparklara aracınızı bırakıp buradan araçlarla merkeze gitmenizi öneririm. Biz zor da olsa merkezde Sabancı Müzesi yakınlarında bir restoranın otoparkında yer bulabildik. Şehir merkezinde hızlandırılmış bir tur attık. Açıkçası tüm bu sokaklarda 1 gün boyunca kaybolup tüm sokakları hatmetmek isterdim.
Mardin’de Nerede Ne Yenir?
Biz Osmanlı Konağı’nda manzaranın tadını çıkardıktan sonra bu sefer de öğle yemeği için Antik Sur Restaurant‘a gittik. Burası tarihi bir han içerisinde bir restoran. Ambiyans güzel. Biz yemek olarak şefin tabağını aldık. İçinde patlıcan dolması, içli köfte, yine içli köfteye benzer adını bilmediğim bir yemek, etli patlıcanlı bir yemek bir de ortada kaburga dolması vardı.
Tabi Mardin’de nerede ne yenir denince birçok yer akla geliyor. Şehrin en meşhur restoranları, Seyr-i Merdin, Bağdadi, Cercis Murat Konağı ve Al Sahan. Batman’da tatlılarına bayıldığımız Sadık Künefe Mardin’de de var.
Mardin’de Alışveriş
Tarihi Mardin şehrinde gezerken yol üstünde ilginç bir mağaza dikkatimizi çekti. Marlyn’in Sabun Dünyası, sahibinin Marlyn Monroe’ya benzerliği ile nam salmış. Sahibi de bu benzerliği ticarete dökmek için Marlyn Monroe gibi giyinmeye başlamış. Eşek sütünden sabun başta olmak üzere birçok sabun çeşidi burada var. Ama asıl olayı sahibi.
Mardin’in mor renkli badem şekerleri ve leblebisi de meşhur. Yine Mardin süryani kahvesi de oldukça lezzetli. Biz Mardin’in çıkışında Sultan Kuruyemiş’ten badem şekeri, dibek kahvesi ve kaçak çay aldık. Şehir merkezine göre burası dışarıda kaldığı için biraz daha uygun fiyatlı.
Yorumlar 2