Amerikan yazar Jack London tarafından 20. yüzyılın ilk başlarında yazılan bu eser son derece beğenilen bir yapıttır. Kitabın içindeki olaylar yazarın kendi hayatıyla da oldukça ilişkilidir hatta yarı otobiyografik bir kitap bile diyebiliriz. London, yazarlıktan çok yüksek paralar kazanabilen bir yazar olmuştur. Sosyalist olmasına karşın kitapta Martin Eden karakterini bireyci olarak tanımlamış onun hakkında “Martin Eden bir bireyci, bense bir sosyalistim, işte bu yüzden Martin Eden öldü, bense hala yaşıyorum” demiştir. 40 yaşında aşırı doz morfin sebebiyle hayata gözlerini yummuştur. Jack, o zamanlar hastalığı nedeniyle morfin kullanmaktadır fakat intihar etmek için kasıtlı olarak yüksek doz alıp almadığı ise bilinmiyor.
Martin Eden karakterleri ve olay akışı
Kitaba ismini veren Martin Eden aynı zamanda baş karakterimiz. Martin Eden, kaba saba, denizcilikte çalışarak hayatını geçindiren, alt tabakadan birisidir. Hayatı böyle geçerken bir gün Arthur adında soylu bir genci kavgada kurtarır. Arthur onu ailesiyle tanıştırmak için akşam yemeğine davet eder. İşte hayatı o günden itibaren değişecektir.
O gün akşam yemeğinde kendini o lüks şatafatlı, zengin eve kendisini hiç yakıştırmaz, hep diken üstündedir. Arthur’un anne babası ve erkek kardeşiyle tanışır. Bir de Ruth vardır o evde. Ailenin biricik kızları Ruth. Onunla da tanışır, ona aşık olur.
O günden sonra Martin ve Ruth arkadaş olurlar. En önemlisi ise o günden sonra Martin de Ruth’un yanına yakışmak için zengin olmak, bilgili olmak, kibar olmak ister. Anladığı anlamadığı bir sürü kitaplar okumaya başlar. Kendisini gelişimine adar. Denizcilik mevsimi gelene kadar günün neredeyse bütün saatini çalışmaya adar. Ruth’la arasındaki kültür farkını kapatmak için çalışır. Ruth, Martinle yakınlığını sadece arkadaşlığa bağlasa da sonra ondan hoşlandığını anlar.
Martin Eden kitabının akışı
Martin, Ruth ile evlenme arzusuyla daha çok çalışır. Daha çok okur. Artık tam kendine göre bir meslekte bulmuştur, yazar olmaya karar vermiştir. Bunu Ruth ile paylaştığında, yazdığı öyküleri, şiirleri ona okuduğunda Ruth onu kısmen destekler ama aile, çevre baskısı sonucu Martinin elle tutulur bir işte çalışması gerektiğini düşünür. Martin ondan 2 yıl zaman ister. Bu iki yılda çok çalışarak iyi bir yazar olacağının sözünü verir.
Martin hiç durmadan yazılar yazıp dergilere para karşılığı gönderse de nafile. Çoğu dergi yazılarını kabul etmez. Hatta Martin öyle bir duruma gelir ki yemek yemeye bile para bulamaz. Açlıktan zayıflamaya başlar ancak çalışma azmi yine sönmez. Yeri gelir eşyalarını rehineciye verir, yeri gelir çamaşırhane de çalışır.
Martin Eden bir ara o kadar çalışır ki söylediklerini, ifadelerini, felsefesini üniversitede okuyan Ruth bile sözlerini anlayamamaya başlar. Ruth 2 yıl dolmadan Martine atılan iftiralara inanarak ondan ayrılır. Martin yine de çalışmaya devam eder ve çalışmasının meyvelerini de toplamaya başlar. Bir kitap yazar ve satışı milyonları bulur. Çok zengin olur. Bunu duyan Ruth yeniden denemek ister fakat Martin kabul etmez.
Zenginlik, ün, şan, şöhret derken Martin hissizleşmeye başlar. Artık başarısı da onu tatmin etmez. Kendisini artık alt tabakadan görmez, ancak üst tabakanın da kendisine göre olmadığını anlar. Bunalıma girer. Kitabın sonu bence çok trajik bitiyor, okursanız çok daha iyi olur.
Jack London – Martin Eden kitabının bana hissettirdikleri
Martin Eden bana mücadeleyi öğretti, pes etmemeyi, kazanana kadar gitmeyi, inanmayı öğretti desem de bu kitap aslında bir yenilgi kitabı.. Kitap çok yoğun olarak sosyal sınıfların zorluğuna, saçmalığına baskı yapıyor. Köle yok ama alt tabaka insan var misali. Bir gencin sınıf atlama mücadelesini gözler önüne seriyor. Kitabı okuyunca burjuva sınıfını yakından tanıyıp ondan uzaklaşmanız çok olası.
Kitapta özellikle Ruth’un sevgisini Martinin sevgisinin yanında az buluyordum. Kendisi statü, makam, mevki peşinde olan birisi. Şu dönemde yaşasa evlilik programına çıkar, kocam yok saygın biri olsun, yok evi olsun diye tuttururdu diye yazı okumuştum, çok haklı.
Kitaptaki çok hoşuma giden şeylerden biri karakterlerin tek yönlü olmaması. Yani iyiler her zaman iyi kötüler her zaman kötü değildi. Böylelerini hep gerçekçi bulmuşumdur. Bu kitap kesinlikle kendinize yapacağınız en büyük iyilik olacaktır.
Martin Eden benim için unutulmazdır. Yakın zamanda tekrardan okumayı düşündüğüm, yanımdan ayırmadığım, başucu kitabımdır. Martin Eden…
Jack London – Martin Eden kitap alıntıları
- “Bir sürü kitap okudu ama huzursuzluk azalmak yerine daha çok büyüdü.”
- “Ne söylediğinizden çok nasıl söylediğiniz önemli”
- “Senin fikirlerinde tıpkı giysiler gibi başkaları tarafından üretilmiş”
- “O kızın sert bakan gözlerini gördünüz, Kendi başının çaresine bakmış bir kızın gözleri sert olmaz”
- “Ruhu ölü gibiydi”
- “Ben hasta bir adamım. Ruhum hasta. Tüm değerlerimi yitirdim. “
- “Güzelliğin işlevi haz yaratmaktır”
Jack London – Martin Eden kitap açıklaması
Jack London’ın, kendi hayatından izler taşıyan romanı Martin Eden, denizci bir gencin kişiliğinden ödün vermeden sınıf atlama çabalarını anlatıyor. Zengin bir ailenin kızına âşık olan Martin Eden, ona erişebilmek uğruna kendini ilme ve ünlü bir yazar olma hayaline adıyor; bu hayal uğruna takıntılı denilebilecek bir şekilde varını yoğunu ortaya koyuyor. Edebiyat tarihinin kuşkusuz en özgün karakterlerinden biri olan Martin Eden, azmi ve zekâsıyla yalnızca işçi sınıfını değil, girmeye çalıştığı burjuva dünyasını da aşıyor. Böylece maskelerin ardında yatanı görüyor, toplumun gerçek yüzünü idrak ediyor.
Neticede her iki sınıfa da ait olamamanın yorgunluğu, yazarlık serüveninde çektiği fiziksel ve ruhsal zorluklara eklenince Martin, derin bir yalnızlığa sürükleniyor. Başarı sürecinin haşinliğinin sonunda başarının tatminsizliğiyle karşı karşıya kalıyor. Jack London’ın başyapıtı olan bu trajik roman, okurlarını tıpkı Martin’in hayatı gibi dalgalı bir yolculuğa çıkarıyor.
Duygu Duygu Blog |